Erbil Gözüaçık

Erbil Gözüaçık

Köşe Yazarı

24.06.2025 20:24

Emperyalizme Dirençten İç Çözümsüzlüğe: İran'ın İki Cepheli Mücadelesi

Şu saatlerde, iki tarafın en üst düzeyde yaptığı ateşkes açıklamalarına rağmen saldırıların devam etmesine ve üst perdeden gelen “ihlal” ve “misilleme/cezalandırma” seslerine karşın, İsrail’in en ufak bir meşruiyeti olmayan saldırısı ile başlayan çatışmaların -üçüncü aktörlerin de talepleri doğrultusunda- sonlanma eğilimine girdiği aşikar.


Emperyalizmin Suriye Arap Cumhuriyeti’nden sonraki en önemli hedefi İran ile gireceği uzun süreli savaş kaçınılmaz görünüyor. Büyük ihtimalle içinde bulunduğumuz günlerde “dondurulacak” çatışmalar, güncel gelişmelere göre, Rusya-Ukrayna savaşına da endeksli olarak birkaç ay ile birkaç yıl arasında değişebilecek belirsiz bir zaman diliminin ardından muhakkak, daha üst bir seviyede devam edecektir. 


Orantısız bir darbe almasına karşın, “ilk raundun” kazananının İran olduğu rahatça söylenebilir. Bunu, İran’ın avantajları ve dezavantajlarının yanı sıra, sadece 10 milyonluk bir ülkeyle değil topyekün kolektif batı ile girilen bir savaş gerçekliğini gözönüne alarak ortaya koymak elbette mümkün. Uzun süreli bir yıpratma veya yoketme savaşında, ABD-AB-İsrail emperyalist bloğu ile ekonomik-teknolojik imkânları da gözönüne alındığında, -İran’da birçok alanda ve anlamda yapısal dönüşümler ve atılımlar olmadığı koşulda- İran’ın bu çatışmadan açık bir zaferle çıkması ihtimalinin de yaşamın gerçeği ile uyuşmadığını da belirtmek gerek. 


Ama belki de, (bildiğimiz anlamıyla) “kazanan/kaybeden” tartışmalarından daha ziyade; karşısında ABD-AB bloğu ve onun “kirli işlerini yapan”, bu sebeple de “açık çeke” sahip olan İsrail’in olmasına karşın; mücadelesinin meşru zeminini çok iyi kullanarak, diplomatik ve etik ilkelerden de taviz vermeden ortaya koyduğu net tavrın, İsrail mitini tamamen yerle bir eden ve kendini dünya imparatoru zanneden Trump’ı neredeyse çaresiz bırakan sarsıcı bir durumu yarattığı söylenmelidir. Bahsedilen zaferin kodları buralarda aranmalıdır: Bugünün koşullarına, dezavantajlara ve yaratılan mitlere rağmen “kağıttan kaplan” her istediğini elde edemeyebilir, geri adıma zorlanabilir, durdurulabilir ve en nihayetinde, uzun soluklu ve kararlı mücadelelerle geriletilebilir. 


Şimdi, İran’ın önünde acil ve ciddi görevler duruyor. 


Hiç kuşkusuz, B-2 uçaklarından, Patriot’lardan, F-35’lerden daha çok, islamcı molla yönetiminin boyunduruğu altında ezilen İran halkının, yönetime duyduğu nefret ve öfke, İran için ekseriyetle ele alınması gereken en ciddi tehdittir. 


Dolayısıyla İran yönetimi, artık halkın gözardı edilemez meşru taleplerini aciliyetle ele almalı, din merkezli yönetim biçimlerinin günün toplumsal ihtiyaçlarını karşılamadaki işlevsizliğini anlamalı ve bu anlamda yapısal bir reform sürecini başlatmalıdır. 


Zengin bir tarihsel-kültürel birikime sahip olan kadim İran halkları ise, her koşulda kendi demokrasi mücadelesini yaşamlaştıracak niteliğe ve iradeye sahiptir. Ancak burada, yönetimle askeri bir mücadeleye girişilecek dahi olsa, her politik hatta anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı tutum rengini vermek zorundadır. Emperyalist müdahaleyi meşrulaştıran, ondan medet uman her politik yönelimin nasıl yenildiğini, sistemin parçası haline geldiğini ve her seferinde “eskinin mumla arandığı” bir gerçekliği ürettiği bir an olsun unutulmamalıdır. 


Yine bu minvalde, bütün toplumsal-kültürel öznelerin demokratik talepleri de önemle ve ciddiyetle ele alınmalıdır. Özellikle Kürt hareketinin bölgedeki belirleyici rolü ve politik tutumu bu anlamda önem kazanıyor. Abdullah Öcalan'ın yayınlanan görüşme notlarında açıkça SDG'nin İsrail çizgisine girdiğini ifade etmesi, gerek Kürt hareketi içindeki, gerekse bölgedeki çelişmelerin ve dengelerin ne kadar karmaşık ve iç içe geçtiğini ve ne kadar uyanık olunması gerektiğini gözler önüne seriyor. 


Bu noktada İran'ın tutunacağı doğru tavır oldukça önemli. "Her duruma  hazırlıklıyız" diyerek aba altından sopa gösteren, ancak öncelikli taleplerinin müzakereler yoluyla yapılacak reformlar olduğunu belirten PJAK'ın bu talebi önemle ele alınmalı ve Kürt halkının temel demokratik haklarının anayasal güvenceye alınmasına dair süreç başlatmalıdır. Bu, her anlamda İran'ın elini güçlendirecek ve Suriye’de doğrudan Öcalan tarafından ABD-İsrail rayına oturduğu söylenen bir hareketin İran kolunun, ABD-İsrail'in bölgesel politikalarından ziyade çatışmasız bir reform sürecinde ne kadar samimi ve bağımsız olabildiği de bu süreç içinde ortaya çıkacaktır. 


Elbette yapısal reformlardan sonuç alınması gereken bir diğer önemli alan ise yönetim kademeleri ve bürokrasideki yozlaşma ve rüşvete dayalı sistem. Bunun kültürleşmiş bir noktaya evrilmesinin, çatışmalara damga vuran, Mossad başta olmak üzere batı istihbarat servislerinin adeta ülkede cirit atmasına, sınırsız ekonomik kaynakları da gözönüne alındığında birçok alanda yuvalanmasına ve faaliyetlerini sorunsuz bir şekilde icra etmesi noktasında geniş olanaklar sağladığı görülüyor. 


Çatışma sonrasında bu noktada önemli adımlar atıldığını ve birçok ajanın yakalandığını gördük, ancak bunun ne kadar yeterli olduğu noktasında büyük soru işaretleri var. Bu noktada kapsamlı bir tespit ve temizlik operasyonuna da ihtiyaç duyulduğu aşikâr. 


İran’ın bu yumuşak karnının yanı sıra, çatışmaların başında yitirdiği nitelikli insan toplamının ise telafisinin nasıl olacağı bir muamma. En üst düzey askeri yetkililerin yanı sıra çok değerli bilim insanlarını suikastlere kurban veren İran’ın bu deneyim ve bilgi birikimi kaybının telafisi şimdilik iyi niyetli bir temenni olarak görülüyor: Telafisi belki ancak on yılların ardından mümkün olabilecek bir kayıp olduğu anlaşılıyor. 


Çatışmasızlık sürecinin başladığı andan itibaren kaybedecek bir günü dahi olmayacağı anlaşılan İran’ın kaybettiği tesis ve teçhizat kaybının ise telafisi görece daha mümkün görünüyor. Bu minvalde, özellikle füze üretim tesislerinin mümkün olan en hızlı şekilde tamiratı ve kısa süre içinde çatışma öncesi üretim kapasitesine tekrar ulaşılması önemli görevlerden bir diğeri.


Elbette tüm bunların yanında, İran’ın diplomasi alanında da belli başlı politika değişikliklerine ihtiyaç duyduğu görülüyor. Özellikle Rusya ve Çin’in önce Suriye’yi, şimdi da İran’ı yalnız bıraktığı ve yeterli desteği vermediği speküle ediliyor; ancak bu meselede tarafların olanakları ve sınırlılıklarının yanı sıra tercihlerini de gözönünde bulunduran bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuluyor. 


Bu noktada (Harici’ye yazdığı makalede) Çin’li stratejik analist Shayou Cen’in ifadesi anlam kazanıyor: “Çin’in sunabileceği diplomatik baskı, ekonomik yardım veya askeri teknoloji gibi destek türleri ancak İran bunları inandırıcı ve etkili bulursa değerlidir.” Dolayısıyla İran’ın bu konuda talepkâr olması ön koşul gibi görünüyor. Yine Rusya ile geçtiğimiz Ocak ayında imzalanan Kapsamlı Stratejik (Askeri) Ortaklık Anlaşması’na rağmen sürecin oldukça yavaş işlemesi ve ortaklık kapsamının sınırlılıklarında İran’ın ne kadar rolü olduğu da sorgulanmalıdır.


Bunun bir yönünün de, batı ile askeri olarak doğrudan çatışma ortamı oluşmuş olsa dahi İran’ın yönetim kademesine kadar sirayet etmiş batı unsurlarının politika belirlemedeki etkileri olarak da tartışılıyor. Bu da, yazının yapısal dönüşüm ihtiyaçları kapsamında tartışmaya açtığı başlıkların ne kadar iç içe geçmiş olduğunun, birbirini beslediğinin veya zayıflattığının da göstergesi olarak ortaya çıkıyor.


İran’ı oldukça karmaşık ve zor bir süreç bekliyor, yapılması gerekenleri ise ne derece hayata geçirebileceğini zaman gösterecek...

Popüler Köşe Yazıları
Mart 2025 Eylemleri ve Sosyalist Müdahalenin Olanakları Üzerine Kısa Notlar*
Ahmet Kerim Gültekin - 23.05.2025
365 görüntülenme
Başlarken...
Aydınlık Yol Ekibi - 23.05.2025
279 görüntülenme
Haberlere Çıkmadan Sınava Geç Kalmak Mümkün mü?
İsa Uğur Erdoğan - 25.06.2025
250 görüntülenme